reklam

Manşet

EDEBİYAT VE İYİLİK DERGİSİ: HAYAL BİLGİSİ 22

Yazar Unknown 16 Kasım 2016 Çarşamba 0 yorum

Bizleri iyilik etrafında buluşturana şükürler olsun.
Hayal Bilgisi artık "Edebiyat ve İyilik Dergisi" olarak yoluna devam ediyor.
İlk kez bir dosya hazırladık dergimiz için. 15 Temmuz'u konu alan 32 eser yer alıyor Hayal Bilgisi 22'de. Darbe girişimini ve direnişi konu alan şiirler, öyküler, anılar, denemeler...
Ayrıca 15 Temmuz öncesi yayına hazırlanan 33 şiir ve öykü de dergide yerini alıyor.
Hayal Bilgisi 22'de toplam 65 yazar ve şairin eseri yayınlandı.
Darbe girişimi esnasında ve sonrasında yazar ve şairlerin sosyal medya paylaşımlarını derleyerek Mevzubahis bölümünde yayınladık. 20 edebiyatçının darbe fikirlerini bu alanda yayınladık.
Tarihe not düşen bu sayıya emek veren editörlerimizden Arif Onur Solak'a teşekkür ederiz.
Bu özel sayıya bu özel kapağı çizen Ahmet Uzn kardeşimize, hem kapak/afiş hem de içeriği tasarlayan Yunus Ünsal kardeşimize teşekkür ederiz.
GÖRME ENGELLİLER İÇİN ŞİİR
Bu sayıdaki iyilik projelerimizden biri Levent Albayrak kardeşimize ait. Görme engelliler için braille alfabesi ile şiir yazdı. Kabartma harflerle hazırlanan şiiri, dergiyle birlikte dostlarımıza göndereceğiz. Siz dostlarımız da bu şiirleri görme engelli vatandaşlarımıza ulaştıracaksınız. Hayal Bilgisi'nin sloganı haline gelen "Hazırlan İyi İnsan" başlıklı şiiri görme engellilere ulaştırmış olacağız. Bu projenin, engelli kardeşlerimize karşı bir farkındalık oluşturmasını ümit ediyoruz.
15 TEMMUZ AFİŞİ
Ahmet Uzun'un 15 Temmuz'un simgesi haline gelen anları resmettiği afişimizde, 240 şehidimizin isimlerini yayınladık. Sponsor bulmamız halinde bu afişi, dergi sayısından fazla bastırıp, çeşitli yerlerde dağıtımını yapmak istiyoruz. Kahramanlarımızın isimleri ve kahramanlıkları her birimizin evinde, iş yerinde asılı olsun diye... Mevcut abonelerimize ve yeni abone olacaklara afiş ücretsiz gönderilecek.
İYİLİK ATÖLYESİ
İyilik Atölyesi sayfalarımızda ilk kez Van ve Erciş dışına çıktık. Fuat Uçarkardeşimiz Manisa ve Bursa'daki çocukların hayallerini yazdıkları mektupları bize ulaştırdılar. Üç çocuğumuzun hayalini gerçekleştirmek için bu sayıda siz dostlarımıza çağrı yapıyoruz.
ZAFER MANİFESTOSU
Derginin önsözü bir zafer manifestosu. Kısa süre önce sosyal medya hesaplarımızdan paylaşmıştık. Şu ana kadar binlerce kişiye ulaşan bu metin, Hayal Bilgisi'nin ortak sesi olarak, ülkemizde kötü emelleri olan bütün odaklara karşı yazıldı.
SESLİ DERGİ
Dergimizin içeriğini hem okuyucularımız, hem de görme engelliler için seslendiren Semra Gülşen Çalışkan Gazioğlu ve Atillahan Erdağ'a teşekkür ederiz.
VAN/ERCİŞ KARTPOSTALLARI:
Erciş İnci Kefali Göçü konulu fotoğraf yarışmasında dereceye giren fotoğraflar ile Van Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü'ne ait Van fotoğraflarını 22. sayımızla birlikte hediye olarak göndereceğiz. Destekleri için il müdürümüzMuzaffer Aktuğ ve Erciş Kaymakamlığı'ndan Evren Bingöl'e teşekkür ederiz.
ABONELİK:
Hayal Bilgisi'ne abone olmak için aşağıdaki hesaba 40 ₺ yatırabilirsiniz. İsim ve adres bilgilerinizi ise abonelik talebinizle birlikte ayse-cihat@hotmail.com adresine göndermeniz yeterli.
Hesap Bilgileri:
Ziraat Bankası Van Erciş Şubesi,Cihat Albayrak adına,
IBAN: TR090001000293460507025001
HESAP NO: 0293460507025001
Yeni abone olacaklara, her zamanki gibi, dergi, afiş ve kitaplardan oluşan hediye paketi ilk sayıyla birlikte ücretsiz olarak gönderilecektir.
Abone olmak ya da dergiyi toplu olarak temin etmek isteyenler Ayşe ya daCihat'a mesaj göndererek de bilgi alabilirler.
22. SAYIDA YER ALAN YAZAR VE ŞAİRLER:
Zeki AltınYalçın Ülker, Şeyda İpek, Süleyman Bozkurt, Sinan Gök, Samet Zenginoğlu, Nesibe Yıldız, Naciye Özkan, Mustafa IşıkMuammer Gül, Mert Bayram, M. Atilla Maraş, İsmail Gelegen, İbrahim Sarp BaysuHavva Içöz,Hakkı Aytaç, Gülşen ÇağanEsra SağlıkErcan Ata, Emre Şen, Emine Muradoğlu, Emine Esin Arık, Elif Taş, Demet Genç, Büşra Nur Kayabaşlı, Buğra Taşova, Birgül TemurBayram ZıvalıBanu GöçmezAytaç Ayna, Akın Akar, Ahmet Ahmet Mentes, Adige Batur --- 15 TEMMUZ: Yilmaz Sit,Uğur Ortaç, Tunay Özer, Şakir KurtulmuşSezer Taş, Samet Saltık, Nur KıyakMücahit AkıncıMurat SoyakMimar Sinan Elter, Kevser Kılınç, Kevser Evsen, Hasan Ortakaya, Gülsüm YıldırımFatih KılıçFatih Budak, Erkan Terzi, Erdal Şahin, Dilan Adar, Cihat Şit, Cihat Albayrak, Ayşe Ünsal, Ayşe Gönenç, Ayşe Arıkan, Atillahan Erdağ, Arif Onur Solak, Ahmet Uğur SolakAhmet KurbaniAhmet KanterAhmet Avcı
MEVZUBAHİS'TE SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI DERLENEN YAZARLAR:
Senai Demirci, Necip Tosun, Ünsal Ünlü, Abdullah Harmancı, Hüseyin Su, Cemal Şakar, Zeki Bulduk, Ercan Köksal, Beyaz Bulut Dergisi, Güray Süngü, Saliha Sultan, Mustafa Akar, Merve Koçak Kurt, Mahmut Bıyıklı, Ulvi Kubilay Dündar, M. Fatih Kutan, Selvigül Şahin, Hasan Bozdaş, Şakir Kurtulmuş, Aykut Ertuğrul
(İsim benzerliği nedeniyle yanlışlıkla etiketlenenler varsa şimdiden özür dileriz.)
* 22. sayıda yer veremediğimiz herkesten özür diler, kıymetli eserleri için teşekkür ederiz.
- Hayal Bilgisi bu sayıda da nitelikli metinlere daha çok yer verebilmek amacıyla 48 değil 56 sayfa olarak çıktı.
Nice sayılarda buluşmak ümidiyle.
Ayşe & Cihat



Devamını Oku...

HASTA KIZ

Yazar Unknown 0 yorum


Yetmiyor bulanık sular benizlerini tarif etmeye
Sokakların intizarını çürüten sessizliğe gömme bizi
Hasretler, yıllar boyu senin gülüşüne rengârenk kesilmiş
Tuz yangınında geriye kalan gözyaşlarınla ıslat hayatımızı

Benim kaldırımlarımda ağır ritminde akıyor hayat
Kimseler uğramıyor artık yorgun çıkmazımıza
Evlerimizden de çıkamıyoruz kapılarımız narkozlu
Halepçe’ye çöken elma kokusu yayılıyor şiirlere
İçimize çektikçe redifler düşüyor kapı önlerine

Hugin ve Munin bile senden haber getirmiyor artık
Taşların arkasına saklanıyor şahit tuttuğumuz toprak
Bizi evde taş duvarlara, sokakta kaldırım taşlarına
Şiirin siyah köşe taşına, gökyüzünde meteorlara…
İbrahim'i bir dua gibi bizi bırakıp nereye gidiyorsun
Adalet mi bu! Sefa kadar cefanı istiyoruz senden

Mahalleli sensizliğin sıtmasıyla sarsılıyorken
Sivrisinekler bataklığını göğsüme kurup oturmuşken
Pul pul dökülen benim şiirim, senin bedenin
Paramparça olmuş cesedinden bir reçete yaz
Kürlerle doldururuz ayrılığın kemoterapi çilesini
Bu şehre aynı kâbusla uyanıyor minareler
Ve ölmek için erken diyor sala okuyan şairler


Hakkı Aytaç

EDEBİYAT VE İYİLİK DERGİSİ: HAYAL BİLGİSİ 22

Devamını Oku...

AZİZ EXUPERY : KÜÇÜK PRENS

Yazar Unknown 0 yorum
Antoine de Saint Exupery yaşadığı hayat onu bir şaheser olan Küçük Prens’i yazmaya doğru adım adım götürmüştü. Çocukluğunda evlerinin yanı başında havaalanı olması bütün gün uçakları izleyerek hayal dünyasını gökyüzüne kurmuştu. Hayatın şartları kendisini denizci yapsa bile, O hayalinden vazgeçmeyerek bir uçak pilotu olmayı başarmıştı. Toulouse ve Dakar arasında posta servisi yaparken Tunus’ta Sahra çölüne zorunlu iniş yaptı. Dört günlük kumlar arasında geçen maceradan sonra bir bedevi tarafından bulundu. Hayatın getirdiği bu tecrit dönemi hayatı tekrar sorgulamak için bir dönüm noktası oldu. İsminde yer alan Saint(Aziz) gibi gerçek manada bu makama ulaştı. II. Dünya Savaşı başladığında Fransa, Almanya’nın işgaline uğradığında ABD’ye gitmek zorunda kaldı. Exupery, ölmeden çok kısa bir süre önce, annesine yazdığı bir mektupta şöyle yakınmıştı:
Devamını Oku...

MEVLANA MÜZESİNE RUHANİ YOLCULUK

Yazar Unknown 0 yorum

İnsanı dönüp dolaştırmadan en kısadan emin bir şekilde sahili selamete çıkaracak ve sevdiğine kavuşturacak “Yol” a revan olmuştum. Bozkırda bir Selçuklu başkenti olan Konya’ya doğru yola çıkmıştım. “Yol” Arapça ifadesiyle “Tarik” denen kavramı anlamlandırarak rotamı çizecek, hakikate götürecek yolculuğu sonlandıracaktım. Bu benim için bir otobüs yolculuğundan çok daha fazlasıydı. Biletimde yazan yere oturmuş planlar yaparken muavin seslendi:
-İsminiz Bazdiyar* mı? Bir yanlışlık olmuş sizi 18 numaraya alacam.
Sen niyet et daha yolun başında elinden tutup ipuçlarını gösteriyor. Hayatta tesadüflere yer yoktu. Yeter ki olaylara, aklımızı gözlerimize indirip bakmayalım. Eşyanın arkasındaki sır perdesini görmek için  “bakmaktan” belki fazlası lazımdı. Araştırdığım kadarıyla Mevleviliğin 18 sayısıyla ayrı bir bağı vardı. İnsanların sağ avucundaki çizgilerin teşkil ettiği sayıydı (Esma’ül Hüsna)  mesela ve Kâinatta 18 bin âlem olduğu düşünülür.
Devamını Oku...

İÇERLEMELER - TAMARA

Yazar Unknown 30 Haziran 2016 Perşembe 0 yorum


I
Sana seslendim beni görmeye gelsen olmaz mı?
Varsın çiçeği burnunda dünyada kalmasın sevincimiz
Kâğıt mendilden bir kuş yap uçmasa bile Tamara
Varsın hayatın akışı istediğimiz yere götürmesin
Ölünce cennete salıncaklı sandalyeyle gidelim
Alıp başını gitti güneş tanrısı uykusuz bir baykuş gibi
Gözlerimdeki camları indirdiğimden beri yollar pek puslu
Bana boncuktan bir kuş yap pencereme konmasa bile Tamara
Karanlık koridorlarda basamakları saydım durdum
Ne öne taşıdı ne geride bıraktı sevdiğine veda eden adımlar
Sadece biraz huzur isteyen adımlar şehrin sokaklarında kaldılar

II
Sana seslendim beni görmeye gelsen olmaz mı?
Sen gelirsin diye tüm kalemlerin ucunu açık bıraktım
Hissedilince gelmeyişin alfabeler kapımı aşındırıyor
Hiç borcu bitmez dizelerimin biliyorsun
Kâğıt mendile bir Mihriban yaz aşk kâğıda yazılmasa da Tamara
Varsın alfabeler düşman kalsın bana
İçimden dedim sensiz olacaksa…
Hayatın geri kalanını önizleme yapsam
Hangisi gerçek senin gidişin mi? Yoksa ölüm mü?
Sana seslendim bizimkisi gözünü kırpmadan bekçilik
Nedir gecenin koynunda huşu merasimini bekleyen
Kuşlar mıdır terk edilmiş bir şehrin dinleyeni
Nedir yalnızlık bize mi kaldı bu acımtırak ayrılık
III
Kâğıt mendilden bir gemi yap sesiz sessiz batsa da Tamara
Alnımın ortasında çıkan karabataklar
Mırıldanmalarımı çamurdan muskalara sarıp
Kayboluyorlar, bir harften bile bahsetmeyen gözlerinde
Sana kıyısı olmalı bazı yalnızlıkların, illâ ki çocukluğun
Yaprakları döken bir ezan sesiyle sesleniyorum sana
 “SENİ” görmeye gelsem olmaz mı?

Hakkı AYTAÇ


Devamını Oku...

Hakkı Aytaç - Şehirden Ayrılış

Yazar Unknown 25 Mayıs 2016 Çarşamba 0 yorum


ŞEHİRDEN AYRILIŞ

Balığın sırtına yüklerim ayrılığın surlarını
Kalkan balığı olur korur şehzadelerimi surlar
Tek sığındığım liman olur kadim burçlar
Zoraki ayrılık içten getirir serzenişleri
Topraktan, kumdan bizi aldatan seraptan fayda görmedik ki
Medet umuyoruz gökteki buluttan, akan nehirden, bekleyen denizden
Ne yüzgeci olan bir balığım, nede gemisi olan bir denizci

Devamını Oku...

ÇOK SADE BİR HİKAYE

Yazar Unknown 14 Ocak 2016 Perşembe 0 yorum

ÇOK SADE BİR HİKAYE

Size herkesin anlayacağı bir hikâye anlatmak isterdim. Hem okuyan için hem de dinleyen için anlaması kolay belki de okumaya odaklanamayan insanlar için daha kolay bir hikâye. Ama ne yazık ki kafamın karışıklığı sizi ancak bir ip yumağına dolamaktan başka işe yaramaz. Yinede kaybetmeyin ümidinizi sihirli bir elle tek seferde her şey çözülebilir.
Halktan uzak mahallemin beton duvarlarının ardında, manevi iklim meltemlerinin esmediği bahçelerde büyümüştüm. Peşine düştüğüm felsefi akımlar beni aklın yanılmaz bir kılavuz olduğuna iman ettirmişti. Araştırmalarımın sonucunda isteği doyurucu metinlere ulaşamayınca tarifi imkânsız boşluklar açılmıştı ruhumda. Boğaza nazır yalımızda tüm imkânların bana verdiğinin ötesinde olmayan şeylerin peşine düşmüştüm. Kant’ın “Saf Aklın Eleştiri”sinden öteye gidememiştim. Kimilerine göre bu seviyede yabana atılacak bir yer değildi. Sonuçta aklın sınırları kendi çizgilerini aşamıyordu. Sade hikâye dedik ama felsefik akımların içinde boğuluyoruz. Beni dinliyorsan inan yol daha keşmekeş bir hal alabilir. Sen yinede sabırla oku beni. Avrupa’nın sorgulayan ve eleştiren akılla devrimlerin art arda geçekleştiğini öğrenmiştim. Maddiyatın getirdiği doyumsuzluk, zihinde bu akımların ağına takılmıştım. Oysaki Avrupalı bozulmuş bir dini yanlışlardan kurtararak doğruya gidiyordu. Ama peşine düştükleri akıl onları yarı yolda bırakmıştı. Ben tamamlanan bir dinden uzaklaştıkça aklım gözlerime inmişti. Kimseyi dinleyip bu kuyudan çıkmaya da niyetim yok gibiydi. Furedi’ye göre aklın değer kaybı ve kültürel yaşamın tekdüze bir hal alması sorunlarını yaşıyordum. Kendimi entelektüel zannediyordum ama olsa olsa Boğaz entelektüeli olacağımı da ruhum bana fısıldıyordu. Ben kimim sorusunu düşündükçe işin içinden çıkamıyordum.
Günler birbirini kovalamayı bırakmış kim biraz gecikse onu diğeri yiyordu. Artık varlığı hissedilmeyen evin bir parçası gibiydim. Bu evde atsan atılmaz satsan satılmaz olduğum için hala bir yerim vardı. Hiç konuşmadan direk odama çıktım. Bu haline alışmıştı evin diğer fertleri, kimse yadırgamadı. Gelgitlerin en uç noktasında duruyordum. Gidip yine anlamsız bir şekilde klavyenin tuşlarına basıyordum. Kafamı ekrana doğru kaldırdığımda Kozmografyanın gizemli dünyasında sörf ederken buldum kendimi. Esen rüzgârla havalanan perde yüzüme vurdu. Güzel bir boğaz akşamıydı. Mayıs ayının içinde erguvanlarla süslü bir İstanbul masalı. Ben bunların çok uzağında karar aşamasındaydım. Son haftalarda tamamen tüm araştırmalarını yaratıcı üzerine yoğunlaştırmıştım. Yaratıcının kitabından kâinatı okuyup O’na ulaşmaya çalışıyordum. Günlerin birbirini kovalaması beni dipsiz bir kara deliğe doğru itiyordu. Çünkü ilerlemesine bir türlü engel olamıyordum. Düşündüm; kara delikler, akıl almaz büyüklükteki galaksiler ve spiral kollar arasındaki ışık yılı mesafelerin büyüklüğü hayalime bile sığmadı. Bir annenin karnındaki embriyo gibi her şeyi tam anlamıyla zihnimde yeniden oluşturmaya başladım. Eski okunmuşlukların izleri kolay silinmiyordu. Yanlış düşündüğümü bilmeme rağmen yine de maddiyatçılık tarafım ağır basıyordu. İnce çizgi a’rafta kala kalmıştım.
Tüm yaşadıklarım beni bitap düşürmüş hayal ile gerçeklik arasında gelip gidiyordum. Rüyaların gerçekleşmeyip kısa süreliğine ağızda bal tadı verdiği anlar artık acılaşıyordu.  Avuç avuç içilen uyku hapları da yine de kar etmiyordu. Oysa çok imkânlı semtlerin el değmemiş doktorların kontrolünde en ince ayrıntısına kadar check-up tan geçmiştim. Hasta değildim; kafamda kelimeler ve cümlelerle problem yaşıyordum. Sürekli aynı şeyi tekrar ediyordum. Doğruyu bulmak için günümüz insanın formüle ettiği olay örgüsünü 5N 1K ile çözmeliydim. Neyim ben? Neden dünyaya geldim? Neye ulaşacağım? Ne zaman anlam bulacağım? Nasıl dönüşeceğim? Ve kiminle olacak bu. “Elifi” geçmiştik bu seferlik tüm açmazlar “Nun” gölgesindeydi. “N” yi çözmek diferansiyel denklemlerin çözümsüzlüğüne terk edilmiş karmaşık ve bilinmeyen kadar açmazdı.
Hayal edilmiş tüm ayrıntılı lükslerin kucağında sağa sola dönmem yatağın batmasına engel olamıyordum. Uykusuz gecelerin ritmi öyle kaçmıştı ki ikinci yeni şiiri gibi ne başında ne de sonunda bir şey anlaşılıyordu. Oysa bazen gece tek kelimeye sığıyordu. Yalnızlar vadisinde N’lerin hasretini koklarken, yapayalnız duvarları kendine çektim. Sessizlikte herkes yerine ulaşıyordu. Bazen radikal kararlar alarak akıp giden suyun yönünü değiştirmek yeni ufuklar açabilirdi. Tebdili mekânda ferahlık var diyerek, Cihangir semtinde pek kullanılmayan apartman dairesine gitmeye karar verdim. Beni boğan tekdüze yaşam yeknesaklıktan biraz olsun kurtulmak istemiştim. Sorular benden önce gelip odalara kurulmuş kapılarının tekrar açılmasını bekliyorlardı. Artık gündüzleri uyuyup gecenin büyük kısmını ayakta geçiriyordum. Bohem ve asosyal hayatın vazgeçilmez unsuruydu bu şekilde yaşam. Bir zaman sonra her gece birbirini takip eden sesleri izlemeye etmeye başladım. Üst kattan gelen sesler zamanı değişmeden yapacaklarını sıralıyordu. İmkânların seferber ettiği sentetik ilaçlarını kaldırıp bir kenara attım. En huzurlu uykuya dalışlarımı bile yarıda kesip karanlıktaki sessiz ipucunun peşine düştüm. Uyuyor vakti gelince o seslerin izlemek için yatağından yukarıya bakarak hayal kuruyordum. Eşlik etmek, gözlerin görmediği sadece O’nun için yapılan hesapsız hareketlere…
Dikkat kesildim. Önce suyun sesi hiç bitmesini istemeyeceğiniz bir melodi ile şırıl şırıl akıyordu. Eminim, kimse şehrin sessizliğe gömüldüğü bu saatte dinlememiştir su sesini. Sonra salona doğru ağır adımlar. Sessizlik. Yine bekleyiş. Dizlerin tetiği ezerek düşürmesi gibi sarsmadan yere değmesi, alnın yumuşak dokunuşu sanki tavana ağırlık yapıyordu. Taşınamayacak bu yükü sırtlayan yaşlı bir beden olmalıydı. Anlam veremedim. Sahi üst komşum kimdi ki galiba apartmandan kimseyi tanımıyordum. Adımlar dış kapıya yöneldi. Anahtar açıldıktan sonra şeytanın tüm düğümleri çözülüyordu. Ama nereye gidiyordu bu karanlıkta. Kapı açıldı. Asansör sesi gelmedi. Üst kattan adım adım inen sesler yaklaşıyordu. Gözetleme yerinden geçit merasimini bekliyordum. Yaşlı bir beden küçük el feneriyle sessizce süzülüyordu. Ama tüm kurgum yıkılmıştı. Aşağı doğru inen 30’lu yaşlarda silim gibi bir delikanlıydı. Bir gece, iki gece, üç gece ve gecelerce… Aynı şeyleri aynı yerde aynı zamanda yaşamıştık. Anlamını öğrenmiştim bütün bunların komşunun pencereden camiye girişini görünce…
Gecenin bu vaktinde peşine takıldığım bu beden “N” lerin altlarını doldurmaya başladı. Belki aynı hatayı yapıp yatağımdan kalkmadım. Kafada bir din yaşıyordum her zaman gibi pratiğe indiremiyordum. İrade, tüm insanlarda olduğu gibi beni de harekete geçirememişti. Rahatlık her şeyin ötesindeydi. Rahatlık bir putun anlamsızlığı gibi üstüne yapışmış duruyordu. Yatak sıcacıktı. Beyinde bir dünya yaşamak en kolayıydı. Oysa harekete geçiren iman ancak sırattan geçirebilirdi. En iyisi tüm manevi ihtiyarlık hallerine rağmen ibadette ısrar eden üst komşumla tanışmaktı. Hareketlerini zaten en ince ayrıntısına kadar ezberlemiştim. İşin garip tarafı komşum asansörü hiç kullanmıyordu. Zaman içinde tek farklı olan şey dakikaların birer ikişer geriye gelmesiydi. Bazen ne okuduklarınız nede anlatılanlar sizi değiştirmez. Söylediğini yaşayan insanların en küçük hareketi sizde fırtınalar uyandırabilir. Gözlerin birbirini görmediğe gecede kapısını aralayıp beklemeye başladım. Kapı kapanırken bir yaprağın dalından düşerken çıkardığı ses kadar bir ses çıkardı. Adımları, hüznüyle kumsalda yürüyen bir pelikanı andırıyordu. Elindekiyle gündüzleri feneriyle dolaşan Diyojeni hatırlatıyordu birde. Kendi kapısının önüne geldiğinde bir dakika müezzin efendi dedim.
Bir dini yaşamak için ruhban sınıfı gibi camide görevli mi olmak gerek. Belki sizde müezzin olmasanız sizde diğer insanlar gibi uykuda olacaktınız. İçimden niye hep müezzin diyorum ki dedim pekâlâ imam da olabilirdi. Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeyse burası, kimsenin olmadığı bu zaman diliminde insanlar nerede? Birde asansörü niye kullanmıyorsunuz. Sizin için bu kadar katı inip çıkmak yorucu olmuyor mu?
-Ahmet benim adım. Camide görevli falan değilim. Yıllardır camimizin görevlileri aynıdır. Biz insanların kusurlarını araştırmayız. Ölçümüz insanlar değil ilahi kaynakların bizleri gösterdiği sınırlardır. Asansör meselesine gelirsek bu benim şahsi ibadetim, umumi olmayan bir şeyden dolayı başkalarının haklarını gasp edemem. İbadetime şüphenin karışmasını istemem.

Bu sözlerden sonra tüy gibi hafiflemiştim. Hakiki manada inanan insanın insibağı tüm benliğimi kuşatmıştı. Tam alışamamış olsam bile komşumu sessiz adımlarla takip ederken hala biraz ses çıkarıyordum.
                                                                                                            Hakkı AYTAÇ
Devamını Oku...

BİR EDEBİYAT DERGİSİ: KIRIK AYNA / 4. SAYI ÇIKTI

Yazar Unknown 0 yorum
Sitemizin misafir yazarlarından Abdurrahman ABIKA’nın amatörce bir heyecan ve şahsi imkânlarıyla yayınladığı Kırık Ayna isimli edebiyat dergisinin 4. sayısı çıktı. Dergi kapağında belirtildiği gibi “zamansız, süreli yayın”. Kısacası, gönüldaşımızın öğrencilik şartlarında kıt kanaat imkânları elverdikçe çıkarabildiği ve birkaç arkadaşıyla beraber yayınından dağıtımına kadar her külfetini üstlendiği bir alın teri ve özveri mecmuası…
Dergi görebildiğimiz kadarıyla modern hayatın sert, acımasız ve duygusuz dayatmalarından kaçıp, nereye varmak ve ne olmak istediğini tam olarak bilmeyen ama diğerleri gibi de olmak istemeyen şahsiyet istidadında gençlerin sığındığı, şehir kenarında küçük ama dinlendirici bir yaz bahçesi gibi… Heyhat ki, ne onun gölgesi bir ömür altında yaşamaya yeter, ne de bahçe duvarlarının hemen ardında bütün eziciliği ile akıp giden modern hayattan kaçarak kurtulma şansımız var. Bir gün bu duvar yıkılacak ve şehirle yüzleşilecek. Buna inanıyor ve umuyoruz.  Nitekim Hakkı Aytaç imzalı “Yeni Bir Dünya Kuralım” adlı şiirde de bunun işaretini seyrediyoruz:
“Âdem’i terk etmeyen beni yalnız bırakmaz
Kaldırır yeni bir dünya için düşen başımı
…..
Devamını Oku...

RESİMLER

RESİMLER
Kelebeğin Rüyası