Manşet
KELİMENİN MEKANSAL TERKİBİ
‘’Kitaplar
pek öyle uzağımızda değil, gerçekten değil; kütüphane, mahalleden oraya gitmeyi
göze alamayacağı kadar uzak; oraya gitmek için dolmuşlara binip şehrin keşmekeş
trafiğini, uzunca yollardan geçmek gerekiyor fakat geniş, ışıklı dükkânlar da
var yol üstünde. Bu mesafenin sadece bir kısmını aklına getirmesi insanı yorgun
düşürmeye yeter. Daha fazlasını düşünemez insan. Ayrıca yol üzerinde birçok
büyük kitapçı var. Kütüphanemizden çok da küçük sayılmayacak kitapçılar.
Kütüphaneler gibi on tanesi yan yana gelse, üstlerine bir on tanesi daha
sıkıştırılsa yine de okunan bir kitabın açtığı hayal dünyasının bir odası bile
olamaz. Bu kütüphanelere giden yollarda insan kaybolmazsa o zamanda muhakkak
şehrin içinde kaybolur; o kadar büyüktürler ki kurtuluş yoktur.’’
Modern klasikler arasında görülen Kafka’nın Die
Abweisung( Geri Çevirmek) hikâyesinin başında ‘’kasaba ile dış dünya arasındaki
aşılmaz uzaklığı’’ resmettiği metaforu, kitap ile insan arsındaki uzaklığa
uyarlayarak; aslında günlük dilde bir haber tadında okuduğumuz satırlar bu
açıklığın içinde bizi muğlâk sırrın içine hapsediyor. Büyük bir tabloya
benzetirsek hayatı ve onu daha iyi anlamak için kendimizi tablonun dışına
atarak, bütüncül bir nazarla bakarak; yaprak misali içinde sürüklendiğimiz
yaşamı anlamaya çalışmalıyız. Ne kadar insanı mekân bağlantılarıyla
somutlaştırmaya çalışsakta, sayısal hiçbir değer verilmeyişi günümüz maddeci ve
aklı gözüne inmiş insanları yarı yolda bırakıyor. 2*2’i hesap makinesinin
ekranında dört yazmasını bekleyenler için yol gösteren sembol mekânlar aslında
startı verirken finishten hiç bahsetmiyor. Kitaplar içimizde insanüstü
cevherleri ve sonsuz mekâna ulaştıracak adresleri kastederek, yalın anlatım
biçimiyle bu muğlâk mekânları aşırı somutlaştırarak, bilerek anlaması daha güç
bir hale getiriyor.
İnsanın kendi yerini bulması için kullandığı kelimelerin
öncelikle yerini bulması gerekiyor. Kitap, kelimelerle şekillenip adresleri
bilinmeyen karanlık yollara sonsuzluk taşlarını döşüyor. Zihinde tasarlanan gelecek endeksli
faaliyetler bir kelime üstüne bina edilip öyle yükseltilmeli ki sağlam blokaja
otursun. Her işin evvelinde o tılsımlı kelime öyle seçilmeli ki zemin
metafiziği tüm sarsıntılara cevap verebilsin. Kelimenin serüvenin başladığı
noktaya gözlerimizi dikersek eğer kelimenin ilk zaferine şahitlik ederiz. Âdeme
secde etmekte tereddüt yaşayan melekler önünde müşahede ettikleri eşyanın
tabiatına bir elbise dikemiyorlardı. Dediler ki: "Sen yücesin, bize
öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın."(1) Âdem eşyanın melekûtuna nüfuz ederek görünmeyeni sentez ve
analiz kabiliyeti ile birlikte eşyayı anlayıp kavradı.
Gördüğü nesneleri her birini isimlendirip Allah’la ulaştıran yollar yapmaya
başladı sanki. Her kelimede anlamlaşan kâinat insanlığı ötelerin ötesine
taşıyordu. Allah:
"Âdem! Eşyanın isimlerini onlara sen bildir." dedi. O da isimleriyle
onları bildirince Allah buyurdu: "Ben size demedim mi ki, göklerin ve
yerin sırlarını Ben bilirim!" Ve Ben sizin gizli açık yapmakta olduğunuz
her şeyi de bilirim!"(2)
Âdemin dudaklarından kelimeler dökülmeye başlayınca
sıra sıra secdeye kapandı alfabeler.
Tümden mi gelelim kitapla yoksa kelimeyle tümevarım mı
yapalım? Sadece bir kelimeyi bile yanlış anlamlandırsak, hayatı gerçek
mahiyetiyle yaşayacak insanları sahili selamete çıkaracak rotayı, baştan yanlış
çizmiş oluruz. Mekânsal öğeler üzerinden kurguladığımız kitap serüvenimizde
örneğin "Dünya" kelimesinin kökeni bu konuda çok önemli bir başlangıç
ve bitiş metodu çizer. Kelime, Arapça'daki "deniy" sıfatından türemiştir.
"Deniy" ise, alçak, basit, değersiz gibi anlamlara gelmektedir. Bu
durumda "dünya" kelimesi de, bu sıfatları içeren bir mekân anlamını
taşır. Dünyanın hakikatini, nasıl bir şey olduğunu anlamadığın vakit tüm
planlarını Türkçede olağanüstü doğrulukta üretilen “Yalan dünya” terkibinin
içinde haps-i münferidi yaşarsın. Sonsuzluk hedefleyen kitleler yeryüzünün
aldatıcı suri güzelliklerine kendini kaptırıp, temeli değersiz dünya kelimesinin
üstüne hüküm bina edemez.
Milyonlarca yıldır hayatını devam ettiren
dünyanın rengi değil, hangi gözlüklerin arkasında ona baktığımız önemliyse
Kafka’nın dediği gibi içimizdeki donmuş denizi kırmak için kitap bir balta olmalıdır.
(1)
BAKARA - 32
(2)
BAKARA
– 33
RESİMLER
![RESİMLER](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgO4XTXNu_lXhtUaWPUNH1DercpRUJl1RFFe7IUVSMCFqLyYMrmzkPN7qG15YiFldzK2mdg0941omBPVgPCPqR4Ygzo1F55onHphH2lN14X3lIJOOHoyH3N5Pv9w6o5wo8ipWrgY_6WA6BZ/s650/Yagliboya-Balik-Satan-Cocuk-1.jpg)
Kelebeğin Rüyası
Hiç yorum yok: