reklam

Manşet

Bir Onuncu Köy Hikayesi: Simurg

Yazar Unknown 9 Nisan 2015 Perşembe 0 yorum

Bir Onuncu Köy Hikayesi: Simurg

Feridüddin-i Attar, Mantık Al Tayr adlı mesnevisinde, kuşlar dünyasında her şey ters gitmeye başlayınca gizli açık, dünyada her ne kadar kuş varsa toplanıp bir araya gelirler. Hep birden şöyle derler: “Bu zamanda dünyanın hiçbir ülkesi padişahsız değildir. Nasıl olur da bizim ülkemizin padişahı olmaz? Birbirimize yardım edip kendimize bir padişah arayıp bulalım.’’ Sonra bütün kuşlar bir mekâna gelirler ve kendilerine bir padişah aramaya koyulurlar. Kuşlar böyle bir heves içindeyken Hüthüt gelir ve onlara zaten bir padişahlarının olduğunu söyler. “O bize yakından yakındır lakin biz ona oldukça uzağız”, der. Onun önünde hem nurdan hem de zulmetten binlerce perdenin ardında bulunduğunu ve adının Simurg olduğunu bildirir.  Uzun müzakerelerden sonra kuşlar yola çıkmaya karar verir.  Kuşlar Hüthütün kılavuzluğunda Simurg’u bulmak üzere bilmedikleri yollara revan olurlar. Hep birlikte sonsuzluk yolcusu olmaya aday bu kuşlar, göğün uçsuz maviliğine doğru uçmaya başlarlar.
Yollar meşakkatlidir. Zira, Simurg’a ulaşabilmek için istek, aşk, marifet, istiğna, tevhit, hayret ve fakr u fena diye isimlendirilen yedi dipsiz vadiyi geçmeleri gerekmektedir. Yol çok uzun ve menzil meşakkatli olduğundan kuşlar yolun zorluğunu görünce yorulup hastalanırlar. Hepsi de yola Simurg’u görme niyetiyle yola çıktıkları halde üç adım sonra yorulmalarından, dünyevi isteklerinden, bıkmalarından ya da tenperverlikten dem vurup yolu yarıda bırakırlar. Çünkü kuşların gönüllerinde yatan gerçek esrarın madenin ateşi görmesi gibi dünyevi ve nefsanî olduğu anlaşılır.  Yola çıkan kuşlardan kimisi aşkını hatırlayıp geri dönmüş, kimisi yem aramak için yere dalınca sürüyü kaybetmiş, kimisi güzelliğinden dem vurup bahane üretmiş. Kartal krallığını, baykuş yıkıntılarını özlemiş derken yüzlerce kuştan menzile ulaşan yalnızca otuz tane hakikat eri olan kuş kalmış.
Sonunda kelimeler imdada yetişir bu sırrı çözmeye: Farsça ‘’si’’, ‘’otuz’’ demektir… ‘’murg’’ ise ‘’kuş’’ demektir… Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki  ‘’Simurg – otuz kuş’’ demekmiş.  Simurg bu otuz kuşun ta kendisiymiş. Hepsinin şaşkınlıktan başları dönmüş, hayretler içinde kalmışlar. Ne olduğunu bir türlü anlayamamışlar. Kendilerini Simurg olarak görmüşler. Zaten Simurg da Simurg’dan (otuz kuştan) ibaretmiş. Sonra burada dile getirilecek söz kalmamış. Ne yolcu kalmış, ne rehber ve ne de yol…
Onuncu köy sakini olabilmek gerekirse dünyanın yükünü sırtına alabilmeyi göze alan, vazgeçilmez bir davanın yılmaz kahramanı olmayı gerektirir. Her zaman kalp ve ruhun makamlarını takip ederek, bedeni ihtiyaçlarının peşinde koşmayıp ilimle derinleşerek cennet yoluna revan olan isimsiz bir yolcudur onuncu köy sakini. Tarih boyunca tüm yangınların külleri üzerine serpilen Anadolu toprağını tekrar yeşertmek isteyenler, simurg olmayı ruhunun derinliklerinde hissetmelidir. Çıkacağı yolun artısını eksini hesaplayarak, vücudunun bütün fakülteleriyle inandığı gayeyi araştırmaya yönelerek canlı kalmayı sağlamalıdır. Zira, işe çok istekli ve arzulu başladığı halde suri güzelliklerin peşine düşenler daha ilk köyde takılıp kalırlar. Onuncu köy sakini olmuş adı kitaplarda, ama hakikat için Simurg yolcusu daha kaç köyün ufuklarına kuşlar gibi pervaz edip duracaktır bilinmez.

Mana köklerimizi korumak için bize emanet olarak bırakılan asırlık rüya ve hülyalarımızı gerçekleştirmek için bu bilinç ve şuur ahlakımızın oluşmasıdır. Her onuncu köy sakini gücünün yettiği ölçüde o kutsal yolda bir Simurg gibi kendi küllerinden tekrar doğarak ikinci bir Rönesans hareketinin temsilcisi olma yolunda iradesini ortaya koymalıdır. Kalpleri itminana ulaştıracak Hüthüt misali, rehberlerin diriliş reçeteleri için hayatın gayesi olan gerçek aşkı arar durur. Aynen öyle de Onuncu köy sakini ulvi fikirlerle gerçek medeniyetin taşlarını sıra dağlar gibi semalara ulaştırmaya çalışan yorulmayı sözlükten kaldıran fikir işçisidir.

Hiç yorum yok:

RESİMLER

RESİMLER
Kelebeğin Rüyası